Sıklıkla kitap okuyan ve kitap okumaya önem veren biriyseniz yabancı dilde yazılmış bir kitabın Türkçe çevirisini okurken zamanla dikkat edeceğiniz önemli noktalar meydana gelmeye başlar. Bazı çeviriler sizi rahatsız ederken, bazılarının çok iyi olduğunu görüp içten içe sevinir ve çevirmeni takdir edersiniz. Bu makalede bu bariz farklılığa nelerin sebep olduğunu ve kitabın orijinaline yakın bir çeviri için çevirmenin ne tür önlemler alması gerektiğini incelemeye çalışacağız. Ve tabi ki de sadece bir okur olsanız bile siz de bu gidişatın nasıl olması gerektiğiyle ilgili fikir sahibi olacaksınız.
Bir çevirmenin çevireceği kitabın yazarının hayranı olması, daha önceden onun kitaplarını okumuş ve yazdığı türe ilgi duyuyor olması doğal olarak çeviriyi orijinaline yakın tutacaktır. Çünkü yazarı daha önceden anlamaya çalışmış, onun zihinsel süreçlerine tanık olmuş bir çevirmen çeviriyi yaparken hem daha büyük bir istek ve şevk kazanır hem de böyle olması çeviri sürecini hızlandırır. Tabi ki çevirmen daha önce önce çevireceği kitabın türüne yabancı olabilir. Ve bu daha yoğun bir çalışma gerektirir. Ancak biz bir kitap çevirmeninin aynı zamanda iyi bir okur olması gerektiğini düşündüğümüzden bu örnek üzerinden anlatacağız.
İstek ve Şevkin Kitap Çevirisindeki Önemi Nedir?
İstek ve şevkin çevirideki yeri nedir buna değinmeliyiz önce. Bir okuyucu olarak neden kitap okuduğumuzla yakından ilişkisi vardır bu konunun. Bir kitap bilgi verici bir araç olmasının dışında daha çok anlama ve kavrama ihtiyacımızı gideren bir araç işlevi görür. Yani isteğimiz ve şevkimiz bu anlama ihtiyacının giderilmesine karşıdır. Bir çevirmenin en çok dikkat ettiği de budur. Anlam ise önce sözcüklerden başlar. Çevirmen sözcüğün cümle içerisindeki yerini ve ruhunu saptamaya çalışır. Evet, sözcüklerin de tıpkı bizimki gibi ruhları vardır ve nasıl ki bizim ruh hallerimiz değişkenlik gösteriyorsa onların ruh halleri de değişkenlik gösterir ve çevirmenin yaptığı kitap çevirisine verdiği emek işte tam burada başlar. Yani çevirmenin aynı zamanda iyi bir okur olması bu yüzden bu derece önem taşır.
İyi bir okurun sözcükleri anlama ve yorumlama kabiliyeti her zaman daha öndedir çünkü okudukça kelimelerin ne denli farklı ruh hallerine bürünebildiğine daha yakından şahit olur. İşte kelime seçimi de bir yazarın o kelimeyi hangi ruh halinde kullandığıyla direkt olarak bağlantılıdır. Yazarın niyetini anlayabilen çevirmen iyi çevirmendir diyebiliriz kısaca. Niyet demişken şu önemli noktaya da değinmeliyiz. Kitabın orijinalinde mesela yazarın vermek istediği bir mesaj varsa ve bunu kapalı bir şekilde veriyorsa çevirmen “evet, burada bu mesajı vermek istemiş, niyetini anladım şimdi ben de o mesajı vermeliyim” şeklinde düşünebiliyor çoğu zaman. Bu bir kitap çevirisinde yapılabilecek en büyük hatalardan biridir. Yazarın asıl niyeti orada mesajı vermek değildir.
Yazar yazdığı kelimelere bir gizem kazandırmıştır, başka kelimelerle ifade edilecek olursa yazar kelimelerin üstüne kilit vurmuştur ve anahtarını da satır aralarına saklamıştır. Böylece yazarın niyeti mesaj vermek değil okuyucusunu bu gizemli yolculuğa çıkarmaktır, zaten okuyucu bu gizemli yolculuğa çıkıp mesajı kendiliğinden bulacaktır. Çevirmenin mesajı değil de niyeti iyi anlaması gerekir bu yüzden.
Bir de sakın ola ki şöyle bir hataya düşmeyesiniz. Çevirinin orijinalini yansıtması demek kasıntılık demek değildir. Yani siz orada başka bir kültürün içinde yazılmış bir kitabı diğer bir dile çevirirken elbette zorlanacaksınızdır. Ancak yukarıda belirttiğimiz kriterlere uyularak yapılan bir çalışma sonucunda zaten bu kasıntılık da kaybolur. İyi bir okur olan çevirmen kitabı asla yabancı bir dilde yazılmış kelimeler bütünü olarak görmez, onun için doğru tektir. Yani kelimelerin taşıdığı duygu ve hissiyat. Yabancı dili gözünde büyütmez, çünkü onun tek yardımcısı kelimelerin içerisinde sakladıkları anlam ve hislerdir. Ve o hisler ancak ve ancak kelimeler aracılığıyla anlaşılır olur. Zaten bu yüzden insan konuşmayı ve yazmayı öğrenmemiş midir?